Türkiye’de kentsel dönüşüm uygulamaları genel olarak dönüşümü sadece fiziksel boyutuyla ele alınmaktadır.
Gelişmiş Batı ülkelerinde 1960’larda yoğunluk kazanan bu tip uygulamalar, Türkiye’de sınırlı bir şekilde tek tanım olarak anlaşılmakta, bu da toplumsal boyutunu kapsamayan durumları ortaya çıkartmaktadır. Türkiye’de kentsel dönüşüm deneyimi plan ve programların, mevcut duruma özgü strateji ve müdahale biçimlerinin sonucu olarak değil, küçük grupların çıkarlarına yönelik rant kaynağı olarak kullanılarak biçimlenmektedir.
Oysa kentsel dönüşüm planlaması bütüncül bir yaklaşım, ortaklıklar, katılım ilkeleri ve dönüşüm sürecinin tasarımıyla tutarlı olarak uygulanmalıdır. Kentsel dönüşüm kapsamlı ve alana özgü bir yaklaşım ile yönetişim ve ortaklıklara açık olarak, mülkiyet ve adalet konularını dikkate alarak yönetilmelidir.
Türkiye’de sayıları az da olsa bu yaklaşımla yürütülmüş projeler vardır. Sivil halkın kendi kaderine karşı sorumluluğunun ve farkındalığının artması, daha katılımcı ve işbirlikçi bir planlama yaklaşımı, bununla tutarlı olarak değişen yasalar ve küresel akımlar bu örneklerin sayısını arttıracaktır. Kentsel dönüşüm sürecinin sistematik olarak çok yönlü planlanması gerekmektedir. Dönüşüm kelime anlamı itibariyle değişimi öngörür. Değişim bir geceden sabaha oluşacak bir şey değildir.
Değişimin aktörleri ile birlikte çok yönlü bir yaklaşımla yönetilmesi yaşamsal önem kazanmaktadır.
Kentsel dönüşümün uzun süreli ve kapsamlı gelişiminin, kişiler, yer ve istihdam koşullarından oluşan üçlü bir saç ayağı üzerine kurgulanmasına gereklidir. Kişilerin potansiyelleri saptanmalı, becerileri, kapasiteleri ve beklentileri onların refah düzeyine kavuşmalarını ve bunlardan yararlanabilmelerini sağlayacak şekilde güçlendirilmelidir.
Bununla beraber, yerel istihdam koşulları ve olanakları gelir yaratmak amacıyla yükseltilmelidir. Ayrıca, dönüşüm alanının cazibesini arttırmak için yatırımcı kişi ve firmalar bu alana çekilmeye çalışılmalıdır. Bu üçlü dengeye bağlı olarak dönüşüm uygulamaları “her duruma uygun” hazır çözümler yerine “duruma uygun” çözümlerin üretilmesine yönelik katılımcı bir planlama yaklaşımı ile farklı etaplandırmaları içerebilecek şekilde yönetilmelidir. Fiziksel, ekonomik ve sosyal dönüşüm arasındaki bağlantılar ve süreç dikkate alınmalı, tek boyutlu girişimlerden kaçınılmalıdır.
Günümüzün kentlerinin en fazla ihtiyacı olan dönüşüm, kentin her bireyini ilgilendirdiği için ortak karar verilmeli ve geniş kitlelere hitap edecek şekilde tertiplenmelidir. Bunun gerçekleşebilmesi için Devletin doğrudan tedbirler alıp önleyici, tedavi edici ve geliştirici politikaları çerçevesinde yürütülmelidir. Bir belediye Başkanının kaderine, bir müteahhittin kaderine bırakılmamalıdır. Yoksa yaşanabilir bir kent olmaktan çıkarız.
Gazete Bursa – Kemal Uysal