Anadolu Gazetesi köşe yazarı olan Sefer Aşır Eraslan bugünkü köşe yazısında kentsel dönüşümü ve kentsel dönüşüm ile kente dönüşümün farklılıklarını ele aldı.
Kentleşmek mi yoksa kentlileşmek mi? Bunların ayrı ayrı kavramlar olduğu bir gerçektir. Şehirleri daha modern, daha çok işlevli ve pahalı yapılarla donatarak yeni kentler meydana getirirseniz kentleşmiş mi olursunuz? Her şehrin etrafındaki hazine arazilerine yapılan TOKİ binaları ile kentleştik. Çeşitli firmaların “site” adıyla yaptıkları şehirlerin kenarındaki yapılar ile rantı yüksek yerlere yapılan tower, rezidans, AVM adıyla anılan binalarla kentleşmenin zirvesine çıktık. Çünkü pek çok uydu kent meydana geldi. Ama kentlileştik mi? Bu tartışmalıdır. Her kente gelen kentli olamadı. Köydeki alışkanlıklarını devam ettirerek adeta kentte bir köylü, bir köy meydanı meydana getirildi. Köyde evinin dış kapısına çıkarmaya alıştığı ayakkabılarını, apartmanında da kapı önüne çıkaran adamları ikna etmek, alıştırmak elbette kolay olamayacaktır. Köyde mahalle arasında, kapı önünde toplanarak oturanların aynı alışkanlığı apartman önde yapmaya devam etmelerine de mani olamazsınız. Köydeki nüfusu şehre göç ettirerek veya kağıt üstünde şehrin mahallesi sayarak kentli olunmaz. Hatta kentlerdeki nüfusu artırarak köylü nüfusunu geçmesi sağlanarak kentli olunmaz. Şu andaki ister kağıt üstünde olsun, ister gerçek anlamda olsun %85’i kentli olan memleketimizde “çoğunluk kentli oldu” demek yanlış olmaz. Peki kentli kültürüne sahip midir bu çoğunluk? Apartmanların hemen yanı başında yapılan parklardaki banklara oturmayan insanlar, bina önündeki çimenlerin üzerine sele serpe oturarak sohbet ederek hala köylü alışkanlıklarını devam ettiren insanlar, ne kadar şehirlidir acaba? Pencereyi açıp karşı komşuya “huu” çekerek bağıranların sayısı da az değildir. Ayrıca müziği son ayarına kadar açarak dinleyenlerin sayısı da azımsanamayacak kadar çoktur. Berlin’de yaşayan bir Özbek öğrencim, ” hocam buradaki Türkler sizin anlattığınız insanlar değil. Sokakta düğün yapanlar, müziği son ayarında dinleyenler var” diyordu. İşte orada da kentli olamayan insanlarımız. Bizim kentlileşmemiz sanki köydeki durumun şehre taşınması anlamındadır. Kentlerdeki 30-40 katlı renkli evlerin arasında kalmış naylonla kapatılmış ilkel barakalar, elbette şehirleşme hamlemizin eksikleridir. Aynca bu renklerin kim tarafından, neden seçildiği de ayrıca tenkide değer işlerdendir. Çünkü gece Esenboğa havaalanından şehre gelmişseniz, bu manzaradan rahatsız olmamanız imkansızdır. Daha sıcak ve kucaklayıcı renkler seçilmelidir. Bu uçuk renklerin en çok tercih edildiği yer İspanya Çingenelerinin giysileridir. Bu onların mayasında var. İtiraz eden de yoktur. Kentsel dönüşümde, sırf şehirleri dönüştürüp, insanları devasa binalara hapsetmekse yanlıştır. Bunlar yapılırken eski mahalleli alışkanlığına, tanıdıklığına da dikkat edilmelidir. Çünkü birbirini tanımayan, hiçbir ortak tarafları olmayan, kalabalık yerlerdeki olumsuzluklar, daha tehlikeli ve daha çok olacaktır. Tanıdıkların olması bazı olumsuzlukları da yok edecektir. Dayanışma ve yardımlaşma imkanları yok edilirse ahali bunalır, sıkıntılar sorunlara sebep olur.
Anadolu