Şile Yat Limanı açılışı 2017’de!

Şile Yat Limanı

Şile denilince aklımıza şirin bir sahil kasabası ve özellikle yaz aylarında İstanbul’un denize girilebilen yegâne yerlerinden biri geliyor. Şile eşittir turizm. Ancak son zamanlarda sadece deniz turizmi değil farklı mecralarla ilgili çalışmalarınızın olduğunu biliyorum. Örneğin tarım turizmi gibi…

Şile hep deniz turizmi ağırlıklı olmasına rağmen bu arazinin yüzde sekseninin kırsal nitelikli olduğu pek dikkate alınmamış. Kırsal ekonomi yönetilmemiş. Şile, İstanbul’da turizmle entegre tarım sektöründe alternatif olabilir. Tarımsal nitelikli bir turizm alanıdır Şile. Tarımı turizmin bir paydaşı kabul ederek Şile’de yeni bir süreci başlattık. Şu an Şile Türkiye’nin ilk yeryüzü pazarlarından biri. Bugün artık popüler kültürün bir parçası olan fast food yerine, slow food yani nitelikli ve bilinçli tüketim sloganlarıyla buluşulan bir yer haline geldi. Kurduğumuz Yeryüzü Pazarı’na Şilelilerden çok İstanbul’un merkezinden ilgi var. Bu bir turizmdir. Yaz aylarında zaten deniz turizmi var. Ama biz ‘bu üç aylık sezonu on iki aya nasıl çıkarırız’, onun derdindeyiz. Tarımsal turizm, deniz turizmi, sağlık turizmi, balıkçılık ve kongre turizmi olmak üzere beşi bir yerde turizm hedefindeyiz. Kıyı Şile’de bir kongre merkezi de planladık.

-Liman projesi de bu hedefin bir parçası mı?

Yat ve turistik teknelerin misafir olacağı bir rezerv alan ürettik. Çünkü limanımız bir balıkçı barınağı ve biz balıkçılığı bir sektör olarak reddetmiyoruz. Balıkçılık sezonu aslında kış sezonudur ve daha çok deniz turizminin az olduğu bir sezondur. Kasaba balıkçılığını hareketlendirmek ve devam ettirmek amacımız.

-Bir manada Şile’nin o kasaba havasını bozmak istemiyorsunuz…

Bizi marjinal kılan, bizi farklı kılan ve müşteriyi cezbeden değerlerin farkına vardık. Kırsal Şile, kırsal niteliğiyle sermaye bulan bir ekonomiyle buluşmalı, turizmi dört mevsime yaymalıyız. Havalimanı ve üçüncü köprü bizim için ulaşılabilirlik manasına geliyor ve baskıyı artırıyor ama aynı zamanda müşteri potansiyelini de artırmalı ve biz nitelikli bir turizm altyapısıyla dört mevsim turizm yapmalıyız. Bütün bunlar tarımsal nitelikli turizm tarımını da doldurmamıza ve Şile’yi cazibe merkezi haline getirmemize yardımcı oluyor ama nüfusu da çok artırmamalıyız. 25 yıllık süreçte 200 bini geçmemeyi hedefliyoruz. Enteresan bir projemiz var. Yeldeğirmeni projemize başlıyoruz. Amacımız Şile’de buğdayı tekrar üretmek veya organik buğdayı tedarikçi olarak alıp yel değirmeninde bir modelleme ve workshop’la öğütüp ekmek yapmak. Mesela vatandaş bir hafta geliyor ve kırsal bir yaşam servisi alıyor. Bahçelerde çalışıyor, ekinlerini ekip gübreliyor ve toprakla buluşuyor. Bir nevi yaradılış fıtratına uygun yaşadığı için sıhhat buluyor ve buna dünya kadar para veriyor buna turizm diyoruz. Bir model köy projemiz var, Akçakese. Bu köy sadece mimarisiyle restore edilmeyecek, modelleme yapacağız. Yani tarımsal üretim olacak. Şilebezinin pazarlaması yapılacak. Safranbolu’nun 1960’dan günümüze yaşadığı dönüşümü biz de şimdi gerçekleştireceğiz. Yan yana iki köyde Karadeniz mimarisiyle Şile evleri olacak.

-İstanbul’daki belediyelerin son dönemdeki birinci gündem maddesi kentsel dönüşüm. Şile’de durum ne? Dönüşüme ihtiyacınız var mı?

Şile’deki kentsel dönüşüm, vizyon değişiminin neticesi. Kentte geçmişte yapılan yanlışlıkların bertaraf edilmesi, belli lokasyonlarda Şile’ye ne lazımsa onun yapılmasıdır. Şile’de bir Gaziosmanpaşa ya da Pendik dönüşümü gibi bir dönüşüm algılanmamalı. Mesela kaymakamlık binasının yeri bize göre yanlıştır ve kent merkezinde ciddi bir yoğunluk arz etmektedir aynı zamanda kötü bir mimaridir. Biz bunu şehrin başka bir noktasına taşımayı hedefliyoruz. Şehrin meydanlarını yeniden dizayn ediyoruz. Otoparklarla şehre gelen araçlardan yolları arındırmak bizim amaçlarımızdan. Topografik koşulları yürüme konforu vermeyen bu kenti kıyıyla buluşturmak, mevsimsel sektör açılımını kış müşterisine hizmet verecek hale getirmek. Outdoor sporlar, balıkçılık, Şile’de yağmurluğunuzu giyip falez kıyısında denizi izlemek bile bir turizmdir. Buralarda konforlu alan üretmek bir vizyondur. Şile Fener’nin altındaki falezleri turizme açacağız. Merpenlerle, güvenlikli korkuluklarla, seyir teraslarıyla vatandaşları yürütebilirsek işte bu kentsel dönüşümdür.

-Peki bu bahsettiğiniz dört mevsim turizm artık yavaş yavaş hayata geçmeye başladı mı? Bu mevsimde gelen oluyor mu?

Mesela 12 odalı bir otelde on iki ay sürdürülebilen turizm var. Ona göre müşterisi var, helikopterle dahi gelinebilen bir yer, ormanın içinde bir köy. Köyün içinde bir restoran ve otel. Tabiat ve mutfak. Mutfakta ne var? Şile mantarı var, Şile yaban hayvanları var. Böyle bir mekân başarılı olabildi.

– Sağlık turizmiyle ilgili projeleriniz de var. Mesela diyabet köyü…

Biz köy kelimesini seviyoruz. Her ne kadar yeni yasayla köylerimiz statü olarak mahalleye dönse bile bence köy kelimesi yaşamalı. İstanbul’un kırsalı bir ayıp değil zenginliktir. Sorun sadece ekonomik sürdürülebilirliğin olmamasıdır. Biz kıyı Şile’de Diyabet Vakfı’yla ortak çalışmamız neticesinde dünyanın en büyük diyabet eğitim ve kamp merkezi inşasına vesile olduk. İBB’nin sponsorluğu var tabiiki.

-Sistem nasıl işleyecek orada?

Uluslararası çalışacak. Belli bir yaş üstü diyabet hastaları gelip orada kampta kalacaklar. Vakıf gelir elde edecek, eğitim desteği verecek ama Türkiye’deki diyabetli çocukların o iğneyi kullanması gereken, spor yapması gereken, denize girmesi gereken, sağlıklı bir birey gibi yaşamayı öğrenmesi gereken çocuklara bir nevi sosyal sorumluluk hizmeti verilecek. Diyabeti ve beslenmeyi öğrenecekler. Amaç önlenebilir bir diyabet bilincini oluşturmak. Vücudumuzla ilgili pek çok şeyi bilmiyoruz. Bu yaz hizmete girer. Bizim tüm vizyonumuz turizm üzerine. Türkiye’nin en büyük engelli köyünü de buraya kuracağız.

“KALENİN SÜNGER BOB’A BENZEMESİNDE MAHZUR YOK”

-Meşhur Şile Kalesi mevzu var, bir de Restorasyonun ardından Sünger Bob’a benzetilmiş ve uzun süre tartışılmıştı…

Sünger Bob bize reklam oldu, kim bulduysa kınamadan söyleyeyim uluslararası arenada Şile ve Şile Kalesi duyuruldu. Bu işin latifesi tabii ki arzu ettiğim bir reklam değil. Uzmanlarından ziyade belli bir bilgi altyapısına ve eğitime sahip olunmadan konuşulan bir konu. Eleştirilerin hiçbirinde ilkesel bir yan yoktu. Şile Kalesi on yıllık bir sürecin dahilinde restore edildi. Anıtlar Kurulu projelerimizi onayladı. Eleştirilen ilk projelerimiz geri çekildi, sonra İBB başka bir proje gerçekleştirdi ve restorasyon esaslı bir proje gerçekleştirildi. Yani orijinal vasfına haiz olarak gerçekleştirilecek bir proje olarak belirlendi. Konservasyon dediğimiz olduğu gibi bırak, muhafaza et tarzı bir uygulama tercih edilmedi. Restorasyonda orijinal taşa uygun olarak tümlemeler yapılması takdir edildi.

İTÜ Restorasyon Kürsüsü, Sanat Kürsüsü, İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Kürsüsü dahilinde bir bilim heyeti oluşturuldu. Ben mimar olmama rağmen konuya karışmadım. Malzeme için Mimar Sinan Üniversitesi’nin ilgili kürsüleri mukayese etti. Statiğini İTÜ’den aldık. Bunlar Türkiye’nin en üst düzey isimleri. Hukuki ya da ilkesel açıdan bir yanlış olmadığını iddia ediyoruz. Sünger Bob’a benzemesinde bir mahzur görmüyorum. Yeni gözükmesi restorasyonun yanlış olduğu anlamına gelmez. Kültür Bakanlığı’na yansıdığında onlar da gerekli araştırmaları yaptı. Gerek projeye uygunluğu gerek geldiği noktanın doğruluğunu onlar da onayladı. Eleştiriler romantik ve duygusal bir refleksti. Eleştiriye karşı değilim ama bırakın uzmanlar tartışsın. Şimdi asma germe bir köprüyle kaleye ulaşım projesi kuruldan geçti.

YAT LİMANI 2017’DE BİTECEK

“Yaklaşık 30 milyon bedelle yenilenen Şile Limanı’na sportif, rekreatif, sosyal donatılarla bezeli bir alan kuruyoruz. Fuarlar, konserler, aktiviteler, yeme-içme mekânları olan bir alan. Yaklaşık 100 bin metrekareden oluşan bir alan. 240 teknelik rezerv alanı var. Amatör tekneler, misafir tekneler, balıkçı tekneleri, su sporlarıyla buluşacağımız bir alan. Şile’ye gelen müşterilerin nefes alabileceği bir proje olacak. Bu liman uzun yıllardır hayalimiz. Birçok kurumdan olurlarımızı alarak çalışmalara başladık. 2017 yazında farklı bir Şile göreceksiniz. Aynı durum, katlı otopark ve şehir merkezi için de geçerli. Biz yoğun bir emekle Şile’yi geleceğe hazırladık. Sabırlarını biraz zorladık ama Şileli bu emekleri gördü. Onların ihtiyaçlarını çözerek, kimseye muhtaç etmeyerek bu süreçleri idare ettik. Bundan sonra ben göç etmeyen bir Şile olacağı kanısındayım.”

“YÜZME BİLMEYEN ŞİLE’DE DENİZE GİRMESİN”

-Yaz aylarında Şile en çok boğulma vakalarıyla gündeme geliyor. Bunun önüne bir türlü geçilemedi… Bu vakalar sıfıra iner mi?

Bu bilinçle hayır. Bakın bilinç diyorum, tedbir demiyorum. 2004 öncesi boğulma vakası sezonda 55. Bugün bu sayı sezonda 5-6. Sezonda görev yapan 150 kadar cankurtaranımız var. 17 plajımız, 60 km kıyımız var tamamına cankurtaran koyamayız. Biz tabelalarla nerede denize girilmelidir, nerede girilmemelidir ve hangi plajlarda cankurtaran var bunu halka bildiriyoruz. Bu boğulma vakalarının tamamı denize girilen yerlerin dışında gerçekleşiyor. Neden uyarılar dikkate alınmıyor, hava koşulları önemsenmiyor bütün bunlar tamamen bilinç meselesi. 2004’ten beri cankurtaranlı bölgelerde can kaybı yok. Sezonda ortalama bin kurtarma vakası oluyor. Yüzme bilmeyen denize girmesin, Şile’de de denize girmesin, çünkü denizle şaka olmaz. Yüzmeyi bilen de deniz kültürünü bilerek gelsin. Bugüne kadar bir tane Şileli boğulmadı. Niye? Çünkü deniz kültürüne sahipler.

Habertürk/Esra Boğazlıyan