Kentsel dönüşüm. Kulağa hoş gelen, insanların, hayallerinin, özlemlerinin ve beklentilerinin değişime uğrayacağını müjdeleyen bir söylem. Biz, bu söylemle 1999 Körfez Depremi sonrasında tanıştık. Tanıştık, çünkü, on binlerce canımız, beton mezarlar içinde yok olup gitti. Yaralanan, sakat kalanların hayatta olanlar, hala çile çekiyorlar. Aileler arasında hala psikolojik sıkıntısı olanlar var. Türkiye’de kentsel dönüşüm şart. Buna kimse itiraz etmiyor. Kentsel dönüşüm veya şimdiki moda ismiyle kentsel yenilenmenin nasıl olması gerektiğine dair itirazlar var. Türkiye’deki bina stokunun yüzde 70’nin kentsel yenilenmeye ihtiyacı olduğu resmi olarak kamu kurumlarınca açıklanıyor. Bu konuda gerekli kanunlar çıktı. Uygulama esasları ve yönetmelikleri çıktı. Kentsel yenilenme adına çalışmalar yapılıyormuş gibi gösterilip, daha çok meralar, boş alanlar, konut değişim depo arsaları olarak gösterilen mücavir alanlara yapılan toplu konut projeleri dikkat çekiyor. Yenilenmesi, yıkılıp tekrar yapılması gereken bölgeler, hala olduğu gibi duruyor. Halkımız, mal, mülk sahipleri hala o tehlikeli olduğu söylenen, tehlikeye rağmen işlem yapılmayan, yapılmak istenmeyen binalarda oturmaya, ikamet etmeye devam ediyorlar. Bazı belediyeler, kentsel değişim alanlarını belirledi. İlan etti. Sadece ilan edilmesiyle kaldı. Çünkü, yıkılan, tekrar yapılan binalarla ilgili sıkıntılar var. Bazı belediyeler ise halkı evlerini, binaları kendi istedikleri müteahhitlere vermeleri yolunda baskı yapıyorlar. Halk toplantıları yaparak, “biz şu müteahhit ile bu işi yapmayı arzu ediyoruz. Eğer siz bu işe hayır derseniz, yarın öbür gün TOKİ gelip sizin evlerinizi elinizden alacak. Yıkacak. Sizlerde açıkta kalacaksınız” gibi bazı üstü kapalı tehdit ve açıklamalarla kentsel dönüşümü, rantsal dönüşüme çevirme planları yapıyorlar. Bakın, geçen gün kentsel yenileme adına yıkılan ve inşaatı başlamayan örnek projeler de var. Bu söylemler, insanların cesaretlerini kırıyor. Yazıktır. Günahtır. Vatandaşın, elindeki malıyla mülküyle rezil olmasına yol açacak bu zorlamalar, insanlara fayda değil zarar getirmektedir. Kentsel dönüşüm elbette ki olmalı. Hem de zaman geçirilmeden. Hangi bina tehlikeli ise, derhal yıkılmalı. Yenilenmeli. Tabi, bu yenilenme demek, ek masraf demek. Emekli, dul yetim, aldığı maaşıyla evinin elektrik, su, doğalgaz, telefon, internet gibi zorunlu giderlerini bile ödeyemeyen vatandaşın birde kentsel dönüşüm için cebinden para harcamamak istemesi gayet normal. Bu işe formül bulunmalı. Bursa Büyükşehir Belediyesi yüzde 50 emsal artışı formülünü gerçekleştirme adına adımlar attı. Fakat bu adımlar, odalara takıldı. Etrafında olan biteni görmeyen, görmek istemeyen bazı odaların, yeşil alan talanlarına seyirci kalırken, halka faydalı böyle bir karara karşı çıkmasına anlam vermek gerçekten güç. Tabi, bazı teknik detaylar olabilir. Ama, yan yana birisi 3 katlı, yanındaki 22 katlı binaların olduğu bölgede sesleri çıkmayan bu odaların yaptıkları bazı uygulamalara, galiba halkımız artık eski desteği vermiyor. Çünkü, yaptıkları işler eşit değil. Birisini seyrederken, kılını bile kıpırdatmadan izlerken, diğerine karşı savaş veriyorlar. İşte çifte standart bu.
Gazete Bursa – Makbule Karabulut