Kentsel dönüşüm dediğimiz şey bir kentin yaşanılabilir olmasıdır!

Hakan Kodal

Hakan Kodal yapılması gerekenleri şöyle sıralıyor: Yaratıcılık, rekabetçi kent anlayışı, doğru şehir plancılığı, hizmet kalitesi… Kentsel dönüşüm projeleri ile ilgili, İstanbul ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Neden biz 15 yıldır ayakları yere basan sektör olarak, İstanbul’un kendimiz bile bir Londra olamayacağına inanımıyoruz? Ya da siz inanıyor musunuz?

İstanbul’un bize rağmen hatta biz ne yaparsak yapalım Londra veya bir Paris gibi bir kent olacağına inanıyorum. İstanbul sadece bizim için değil yabancılar için de gerçekten çok güzel ve çok etkileyici bir kent. Ben bunu İstanbul Shopping Fest döneminde, AYD döneminde birebir gözlemledim. İstanbul’un başarısını geciktiren biziz. İstanbul’u İstanbul yapan sadece tarihi yapıları değil. İstanbul’un bugüne kadar gelişmemesinin temel faktörü sadece turizm odaklı olması. İstanbul’a gelen turist sadece Topkapı Sarayı’na, Dolmabahçe Sarayı’na gelmemeli. Esasında İstanbul’u bir megapol yapmanın bir sürü faktörü var. Birincisi yaratıcılık. Modada, gastronomide, sanatta, organizasyonlarda, kalınan otellerin kalitesinden, gittiğiniz alışveriş merkezlerine, dolaştığınız caddelerden bindiğiniz taksinin kalitesine, size verilen hizmete, restoranlardaki ortama, Boğaziçi’ne bindiğiniz tekneye, esasında bir kenti rekabetçi kılan, sadece fiziksel özellikleri değil, içerdeki hizmet anlayışı. İstanbul biz istesek de istemesek de bu anlamda çok ciddi bir mesafe kat etti. Özellikle otelcilik, yeme içme, moda, tasarım, mobilya tasarımı.

Eskiden mobilya bulamazdık, şu anda bakıyorum otelcilikle beraber mobilya sektörü de inanılmaz gelişti. Yeme-içme sektörü, eğlence sektörü..Bütün bunların hepsini alt alta koyduğunuz zaman, İstanbul’un önünü kesecek tek şey, tabii ki doğal olarak terörizmdir. Huzur ve güvenlik olmazsa olmazdır. Ama bu çözülürse İstanbul’un gelişmesini kimse engelleyemez. Bunu sağlayabilmek adına özel sektör dışında kamuya çok büyük görevler düşüyor. Kentsel dönüşüm dediğimiz şey esasında bir kentin yaşanılabilir olmasıdır. Her anlamda yaşanılabilir.

Kentsel dönüşümde sadece konutu düşünmek yanlış. İnsanların çalışabileceği, eğlenebileceği, hava alabileceği mekânların, yeşil alanların hepsinin planlaması anlamında bir kentsel dönüşüm yapmamız lazım. Biz kentsel dönüşümü binayı yıkıp yeniden yapmak olarak algıladığımız için hep o boyuta kendi ölçeğimizden bakıyoruz. Aslında kentsel dönüşümde belli alanları yıkıp yerine parklar da yapmamız gerekiyor. Bunun karşılığında oranın kamulaştırıp orada yaşayanlara da başka yerde yaşamalarını sağlamak, bu alanları yaratmak lazım.
2016 için öngörünüz nedir?

Seçime kadar olan dönemde çok ciddi bir durgunluk olduğu için, 2015 bekleyişle geçmişti. 2015’in bütününde esasında yükselişe geçmedik genel olarak. Ama son iki ayda en azından bir toparlama oldu diyebiliriz. Ocak ayı daha durgun başladı tahmin ettiğime göre ama zaten ocak, şubat, mart sezon olarak ölü sezondur. 2016’nın 2015’ten daha kötü olmayacağını düşünüyorum.

Ocaktaki durgunluğun sebebi neydi peki?

Bence özellikle yıl sonuna doğru, 2015’in o bütün birikmiş hareketi gerçekleşti, bitti ve tabii ki doğal olarak bir sürü, arka arkaya, Sultanahmet’in bombalanması olayından tutun da Rusya ile yaşanan krizler, bir sürü negatif üst üste geldiği için de dövizdeki hareketlenme ile birlikte bir yeni yılda bi dur bekle dönemine girdik. O yüzden de ocak, bir anlamda dur bakalım nasıl olacak bu sene bekle gör, olarak geçti. Ben şubat ayını da düşük bekliyorum açıkcası.

Mayısta yüksek ivme yakalanacak mı?

2015’te yaşanabilecek bütün kötü şeyleri bir arada yaşadık. Bu anlamda 2015’te dövizin fırlaması tüketicileri çok tedirgin etti. Şu anda en azından döviz bu seviyelerde devam eder beklentisi var. Enflasyon ve faiz beklentilerinde faizde bir yukarı hafifi bir çıkış olabilir ama enflasyonda en azından petrolün aşağı inmesi, bir frenleme olacaktır. Genel olarak kötü bir sene olmasını beklemiyoruz ama temkinli olmamız gereken bir yıl diye bakıyoruz.
Son projeniz Tom Tom’dan bahsedelim biraz da. Alışık olduğumuz yeni projelerin aksine Tom Tom adeta meydan okuyarak, mahalle kültürüne hizmet ediyor.

Beyoğlu’nda iki bina diye başladığımız proje adeta ezber bozuyor. Aslında olması gerekene işaret ediyor diyebiliriz. Projenin içerisinde hem ofis hem yeme içme alanları, hem kafeler, hem sanat mağazaları ve sonuçta tabii ki konut var. Biz kentin o projesine baktığımızda o sokak dokusunu devam ettirdik. Bunu yaptığımız için bir anda oraya yeni markalar çekiyoruz. Aslında üçte biri Tom Tom Mahallemizin bir parçası. Yani içinde yeme içme alanlarıyla, bizim o getirdiğimiz yeni işletmecilerle o mahalledeki işletmecilerle beraber bütün mahalleyi örgütlüyoruz. Esasında biz o mahalle özelinde bir mağaza ve işletme karması yaptık. Karmayı yaparken, mevcut işletmelerden, mevcut o bölgenin ihtiyaçlarından çıkıp esasında o mahallenin bir tasarım mahallesi olduğunun farkına vararak onu destekleyici markaları ve işletmecileri çekiyoruz oraya. Orada olmayan bir şeyi oraya getirerek değil, orada zaten olan mevcudu destekler bir karma ile gittiğimiz için sadece bize ait 25 tane mekân dışında altmış tane yeni başka mekân var mahallede. Bunlarla birlikte mahalleyi bir tasarım mahallesi haline getirmek için işbirliği yapıyoruz. Sokakları yeniliyoruz, camiyi restore ediyoruz, yeni bir yürüyüş yolu projemiz var, o bölgeye istinaden yeni bir tasarım ve rehber çıkarıyoruz, bir harita oluşturuyoruz, yani o mahallelilerin ve işletmecilerin de katıldığı bir dönüşüm projesine döndü bizim projemiz. Onu yaparken şunu fark ediyoruz; kent içerisinde yaptığınız zaman orada yaşayanlarla beraber oranın gerçek ihtiyaçlarına yönelik bir şey yaptığınızda talep sorunu yaşamıyorsunuz. Ama tamamıyla yepyeni sıfırdan bir mahalle yaptığınızda doğal olarak onun gerçek anlamda bir mahalle olması kolay değil.

Cumhuriyet