Kimseye bir faydanız yoksa değil 100, 200 yaşasanız ne olacak? Bence önemli olan gelip geçtiğiniz dünyada kaç tane kalıcı eser bıraktığınız… Öldükten sonra nasıl anıldığınız…
Malum son yıllarda Türkiye’nin ve dünyanın önemli bir kısmı kafayı uzun yaşamaya takmış durumda… Herkes uzun yaşamanın sırlarına kafa yoruyor… Geleneksel ticarette nasıl ki paranın bereketlisi makbulse ömrün de uzunundan çok, toplum ve insanlık için yararlı olanı makbul olmalı.
Kimseye bir faydanız yoksa değil 100, 200 yaşasanız ne olacak? Bence önemli olan gelip geçtiğiniz dünyada kaç tane kalıcı eser bıraktığınız… Öldükten sonra nasıl anıldığınız… Bana gelince Molliere’in “Cimri” piyesinde “Yemek için mi yaşamalı? Yaşamak için mi yemeli?” sorusunu ilk duyduğumda kararımı “Yemek için yaşamak”tan yana kullandım… Ondan beridir her geçen yıl boyum ile enim arasındaki zaten az olan mesafe kapanıyor… Sigaraya geç başladım… Ama kötü bir tiryaki oldum… Bırakmaya çok çalıştım… Sonra sigarayı bırakmayı bıraktım… Ondan beridir çok rahatım… Bernard Shaw da çok sigara içermiş… Bir gün sigarayı bırakmanın zor olup olmadığını sormuşlar… Bernard Shaw efsane olacak bir yanıt vermiş… “Ne münasebet. Ben tam 243 defa bıraktım” demiş… Sigarayı bırakmayı Shaw kadar denemedim. Benimkisi toplasanız Bernard Shaw’ın altıda biri kadardır. 22 yaşında başladığımı ve 9 yıl önce sigarayı bırakmayı bıraktığımı düşünürseniz büyük rakam! George Soros dünya tarihinin gördüğü en büyük spekülatördür… Dünya tarihi bir daha böyle büyük bir spekülatör görecek mi bilinmez… Milyarlarca dolarlık servetin sahibi… Soros’un en büyük hayallerinden birisi ne biliyor musunuz? 100 yıl sonra bile okunacak bir kitaba imza atmak! Ben spekülatör değilim… Spekülasyon yapacak kadar karışık düşünemem… Biraz fazla düz konuşurum… Ama en büyük isteklerimden birisi bu… Bu yazıları yazarken 8-9 yıl önce yazdığım yazıları okuyorum… Bir çoğuna bugün yine imza atarım… Çok az kısmını biraz değiştirdikten sonra gönül rahatlığı ile imzamı atarım… Postmodern çağda, tüm değerlerin ve yargıların hızlı bir şekilde değiştiği bir dönemde 10 yılda eskimeyen yazılar yazmak kolay iş değil. Üstelik değişime uğrayan kısım benim saptamalarımdan değil; toplumdaki algılardan, eğilimlerden ve piyasaların dinamizminden kaynaklanıyor…
Gelelim insanların ömrünü uzatan 3 mesleğe:
1) Akademisyenlik… Dünya genelinde akademisyenlerin ömrü uzun olur. Son yıllarda tıptaki gelişmelerle birlikte 80’in altında vefat eden profesör ile az karşılaşırsınız… Akademik kariyer yaparken sadece bedeni değil beyni de yoğun kullanırsınız… Gördüğünüz saygınlık hayat ile olan bağınızı güçlendirir… Özellikle profesör “unvanı” hiç tanımadığınız insanların bile karşınızda ceketinin düğmelerini iliklemesine neden olur. Türkiye’de doktora sınavını başarı ile verip dil sınavından geçerseniz profesör olmanızın önünde çok bir engel kalmaz. Tam yol profesörlüğe doğru ilerlerseniz. Dünya genelinde belki dil sınavına girmezsiniz ama emek harcadığınız sürece teker teker basamakları çıkarsınız.
2) Askerlik… “Askerlik” dediysem subayları kastediyorum… Ordunun tüm yükünü çeken astsubay ve uzmanlar çok stresli… Bu kadar stresli yaşayan bir meslek grubu fazla uzun ömürlü olmaz… Özellikle kurmay olmayı başarıp “paşa” rütbesine kavuşanlar ömürlerine ömür katarlar… Gerçi son yıllarda paşalık Türkiye’de stresli bir iş oldu… 50-60 yıllık dokunulmazlıklarını kaybettiler ama eninde sonunda herşey normale biner. Askerler askeri liseden itibaren disiplinli bir hayat yaşarlar… Disiplin hayatlarının temelidir… Bu disiplin beraberinde uzun yaşamayı getirir…
3) Sonuncusu ise kira geliri olandır… İnsanı iş hayatında stres mahveder… Her ay, ay sonunu getirme hesapları, uzun vadeli borçlar, ay içinde karşılaşılan ekstra masraflar, tacir ve sanayicileri dönen çekler ve vadesi gelen borçlar çok yorar… Ama düzenli kira geliriniz varsa ve bu geliriniz aylık giderlerinizi fazlası ile karşılıyorsa streslerinizden arınırsınız… Genetik yapınız sağlamsa ve uçak, trafik ya da spor gibi bir kaza ile karşılaşmazsanız uzun yaşarsınız…
Gelelim iyi bir kira gelirine nasıl kavuşulacağına… Bunun iki yöntemi vardır…
Bunlardan ilki 30’lu yaşların başında kentlerin gelişme aksında alım yapıp, kent birden fazla yöne gelişiyorsa en hızlı gelişen yönden arsa ya da arazi alıp 40’lı yaşların sonunda kat karşılığı müteahhite verip, 50’li yaşlarda kira gelirine kavuşmaktır…
İkincisi ise 30’lu yaşlarda birikimlerinizle kira geliri olan gayrimenkuller almak… 40’lı yaşlarda kira gelirleriyle her yıl arsa ya da arazi almaktır…
Yüksek geliriniz varsa birinci yol daha mantıklıdır… Yüksek geliriniz yoksa ikinci yol daha mantıklı…
Uzun yaşamak isteyen sanayi ve hizmet sektöründe faaliyet gösterenlerin de arsa ve arazi yatırımlarını elden bırakmaması gerekir… Türkiye’de nüfus arttıkça arsa ve araziye olan talep de artacak… Makul fiyattan alınmışsa gelişme akslarındaki metrekaresi düşük ve geniş araziler ilerleyen yıllarda çok yüksek getiri sağlar…
Sanayicilik temelde tutku işidir… Fabrikanın çarkları dönerken ya da modern yaklaşımla fabrika tıkır tıkır çalışırken gözleri parlar… Gerçek bir sanayiciyi “üretmek” ve “üretim yapmak” heyecanlandırır…
Yıllarca icra ve iflas haberleri yaptım… Türkiye’nin ilk kuşak sanayicileri gayrimenkule yatırım yapmayı “ayıp” sayarlardı… Bu kuşaktaki yaygın inanca göre bir sanayici üretimden kazandığını üretime yatırmalıydı… İşlerin iyi, kapasite kullanımının yüksek olduğu yıllarda makine siparişi verirlerdi… Makinelerin montajı bittiğinde ise piyasalar krize girerdi… Bir taraftan yeni makinelerin çoğu döviz bazlı borcu, diğer taraftan fabrikanın sabit giderleri şirketleri temerrüte düşürürdü… Sonrası icra ve iflas masalarına giderdi…
Türkiye’de ilk kuşak sanayicilerin çoğu ayakta kalabildi… Alanında Türkiye’nin ilki ya da en iddialısı olan bir çok fabrikanın icradan satış haberini yaptım… Emin olun yazması çok üzücü olan haberlerdi…
Eminim o sanayiciler -çok değil- yıllık net kazancının yüzde 5-10’unu arsa ve arazi yatırımına yapsalardı bugün 100. yıllarını kutlamaya hazırlanıyor olurlardı…
Tabii fabrika arazilerinin değerlenmesini de unutmamak gerekiyor… Fabrikasını kat karşılığı ya da hasılat paylaşımı ile müteahhite veren en az 10 sanayici iş adamından şunu duymuşumdur: “Fabrikayı müteahhite verdiğimizde kazandığımız parayı 40 yıllık sanayiciliğimizde kazanmadık…”
Bugün fabrikası şehir içinde olan bir çok sanayici meşhur mucidimiz Zihni Sinir’in bir gün mutlaka icat edeceği “zaman makinesi”ne binip fabrika arsası aldığı güne dönerse en az bugünkü fabrika arsasının 10 katı büyüklüğünde arsa alır… Geçen yüzyılda toprak kıymetsiz makine kıymetliydi… Bu yüzyılda otomasyon sistemi ve robotlaşma sayesinde makineler kıymetli… Kıymetini korumayı başardı… Ama arsalar daha kıymetli… Reel bazda makinelerden daha yüksek getiri sağladı…
Söz “geleceği garanti altına almak”tan açılınca değineceğim bir konu daha var… Bahtsız kız çocuklarının ebeveynleri tarafından çok sık kullanılan “Tahtını yapabilirsin ama bahtını yapamazsın” sözü daha var… Bu sözü çocukluğumdan beri duyarım… İlk başlarda çok doğru olduğunu düşünürdüm… Yaşadıklarım, gördüklerim ve duyduklarım bana bunun tam tersini ispatladı… Bugün diyorum ki: Bir insan kendi tahtını yapamıyorken nasıl oluyor da kızının ya da oğlunun tahtını yapar? Biz insanlar sadece hayal kurarız ya da planlar yaparız… Gerçekleşenler ise tam tersidir… Çok az insan hayallerini gerçekleştirebilir…
Dönüp kendi hayallerime baktığım zaman görüyorum ki hedeflerimi gerçekleştirdim… Ama hayallerimi gerçekleştiremedim… Bunun en önemli nedeni hayallerimin çok çok çok büyük olmasıydı…
Konya bozkırlarında tanıştığım dönemin Konya Şeker Fabrikası’nın eski genel müdürlerinden Evirgen Güney’den öğrendiğim çok önemli bir mantalite var… Konya Şeker Fabrikası o dönemler Türkiye’nin özelleşen ilk şeker fabrikasıydı… Yanlış hatırlamıyorsam tek başına Türkiye’nin şeker üretiminin yüzde 20’sini karşılıyordu ve o dönem Türkiye’nin en büyük şeker fabrikasıydı… Bir sürü iş başarılmıştı… Başarı hikayeleri dinlemeyi ve onların üzerine yoğunlaşmayı severim… Güney’e bunu nasıl başardığını sorduğumda yanıtı kısa olmuştu: Ben eski atletim. Yüksek atlama ile uğraştım… Atletizmde bu işin sırrı çıtayı yükseğe koymaktır. Çıtanız yüksek olursa çıtayı aşamasanız bile atlayabileceğinizin en yükseğini atlarsınız…
Bu anekdot hayatımı etkileyen en önemli olaylardan biridir… Bunu duyduktan sonra çıtayı hep yükseklere koydum… Çıtayı aşamadığım dönemler oldu… Ama hep beklenilenden daha iyi başarılar sağladım… Beni takip eden insanları hep şaşırttım…
Aslında bu hikayeyi duymadan önce de çıtayı hep yükseklere koyardım… 1986’da Anadolu Lisesi sınavlarına bizim sınıftan 15 kişi girmişti… Sadece ben kazanmıştım… Kulakları çınlasın ilkokul öğretmenim Nuran Kocaoğlu benim kazanmama şaşırmıştı ama durumu benden daha iyi olan arkadaşlarımın kazanamamasına daha çok şaşırmıştı…
Üniversiteyi kazandığım zaman bir öğretmenim hariç, lise öğretmenlerimin tamamı şoka girmişti… “Bu çocuk üniversiteyi nasıl kazandı?” deyip duruyorlardı… Oysa ben üniversiteyi çok kolay kazanmıştım… Şöyle ki: Önceki yıllardaki ÖSS ve ÖYS sınavlarını çözerken bir şey dikkatimi çekmişti. ÖSYM’nin sisteminde bizim zamanımızda 5 şık vardı… 3 şık kafadan yanlıştı… 1 çeldirici 1 de doğru yanıt vardı… Bildiklerimi hemen yanıtlıyordum. Bilmediklerimde ise çeldirici ile doğru cevap arasında kalıyordum. Ama ıskalıyordum. Sorularda bana göre doğru olan ÖSYM’ye göre yanlış oluyordu. Bana göre yanlış olan ise ÖSYM’ye göre doğru… Sınava girdim. Önce bildiğim soruları yanıtladım. Sonra bilmediklerimi ele aldım… Bana göre yanlış olanları doğru yanıt olarak işaretledim… Cevap kağıdım cevap anahtarı gibiydi… Sınav sonuçları geldiğinde görenler gözlerine inanamıyordu… Türkçe ve sosyal fule yakındı… Orta öğrenim başarı puanım çok düşük olmasına rağmen sınavı kazanmıştım… Şimdi hayatta buna benzer bir formül uyguluyorum… Ne iş yapacak olursam karımdan mutlaka görüş alıyorum. Sonra tam tersini yapıyorum… Böylece hayatta daha az hata yapıyorum…
Özetleyecek olursak… Uzun yaşamanın sırrı kira gelirinde… Tabii ki yediklerinize, içtiklerinize dikkat edeceksiniz… Formunuzu koruyacaksınız… Ama daha önemlisi sabit giderlerinizi karşılayacak kadar kira geliriniz olursa, genetik yapınızda sorun yoksa ve bir kazaya kurban gitmezsiniz 100 yaşarsınız…