Yalı kültürü Osmanlı’ya, Mısırlılardan geliyor. Yatırımı artırmak için başlayan bu yaşam tarzı sonrası, boğazda 366 yalı yapılıyor. Bunlardan 18 tanesi Sabancı Ailesi’nin… Koç ve Yalçın Ailesi’nin ise 3’er adet yalıya sahip olduğu söyleniyor.
Yalı kelimesinin etimolojisi yani kökeni tartışmalı ama Türkçe yalamak, denizin kıyıyı yalaması ve/veya Yunanca “Yalos” yani kıyı şeridi kelimeleriyle bağı olduğu aşikar. Osmanlı’ya lüks hayatı Mısır’dan gelen Kavalalı Ailesi öğretti. Ondan önce Padişah dahi lüks yaşamazdı. Topkapı Sarayı dönemindeki hükümdarların yaşadığı yerlerle kıyaslandığında çok mutevazı kalır. Denizden keyif almak da görece çok yenidir. Büyük evler, malikhaneler ve özellikle de gösterişli yalı hayatı bize gayrımüslimlerden ve Mısırlılardan kalmadır.
ÇARŞIDAN DENİZ KIYISINA
Bizde çarşıya inmek deyimi vardır. Evlerin yukarıda, tepede olması Yunan’dan beri bir gelenektir. Çünkü düz yerleri su basar, güvenli değildir ve evin ayak altında olması istenmez. Hele ki deniz kıyısı güvenlik, dalga, soğuk ve rutubet açısından hiç de tekin olmadığı için ev olarak seçilmezdi. Suyun bir doğa parçası, kara parçalarını ayıran bir engel olarak görülmesinin dışında ayrıca keyif aracı olması, Yahya Kemal’in adlandırmasıyla bugün bile Lale Devri olarak geçen dönemle birlikte yani modernleşmeyle başlamıştır. Boğaziçi’nin yerleşim yeri olarak önem kazanması o dönemin ünlü Sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa döneminde başlamıştır. Önce Boğaziçi bir değer ifade etmeliydi ki oraya ciddi yatırımlar yapılabilsin.
Ahmet Fethi Paşa Yalısı: Fethi Ahmet paşa, yalıyı ismet bey adlı birinden aldı. Bu dönemden sonra Fethi Ahmet Paşa’nın adıyla anılmaya başlandı. Şevket Mocan’a miras kalan yalı, bugün Cengiz Yalçın’a aittir.
GÜCÜN EN ÖNEMLİ SİMGESİ
Yalılar, hem yapım masrafı hem de sadece bir mevsim, yazlık olarak kullanılması nedeniyle ekonomik değildi. Tanzimat sonrası, özelikle de 1850’lerden itibaren sobanın kullanılmaya başlaması, yalıların sadece yazlık ikamet yeri olma kaderini de değiştirdi. Soba öncesi kullanılan, mangallar ve duvara gömülü olan ocaklar Boğaz’ın iliklere işleyen soğuğunu gidermeye yetmiyordu. O günkü deyimle sahilhaneler yani yalılar için ilk kayıt ve düzenlemelere III. Selim döneminde rastlanır. Yalılar, dünden bugüne bir gücün simgesi. Öncelikle de ekonomik güç. Ekonomik gücün varsa siyasi gücün de vardır. Tersi de doğrudur. İngilizce’deki ‘power’ sözcüğünün hem güç hem de iktidar anlamı taşıması tesadüf değil. Bu bir statünün de simgesi. Bir statün en pahalı mesken üzerinden de teşhiri ve tescili anlamına geliyor. Siz eğer yalınıza birisini, diyelim bir siyasiyi davet ediyorsanız talebinizin karşılanma ihtimali çok daha fazladır. “Elbise yürütür, para konuşturur” denir ya yalı da gücüm var demektir. Bir gücün de sergilenmesidir aynı zamanda yalıda oturmak.
Kont Ostrorog Yalısı: Polonya doğumlu, şeriat hukukunun batılı uzmanı Osmanlı’nın hukuk danışmanı Léon Ostrorog burayı 1904 yılında satın aldı. Milyon dolarlık yalı daha sonra Rahmi Koç tarafından alındı.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ
Osmanlı yalılarının mimari özellikleri sahiplerinin sosyal sınıfına göre değişiklik gösterirdi. Müslüman yalıları arasında boşluklar bulunurken, gayrimüslim yalıları ise genelde bitişik nizamda inşa edilirdi. Yalılar genel olarak 2 ilâ 3 katlı olarak yapılır ve renkleri gül kurusuyla bordo arasında değişirdi. Gayrimüslim yalıları daha koyu renkler taşırdı. Bu renk geleneği son yıllarda değişmiş. Boğaziçi yalılarının rengârenk boyandığı görülmüştür. Genelde balkon öğesi bulunmayan yalılarda bunun yerine geniş cumbalar kullanılmış ve yalıların tümünde kayıkhane denen bir küçük iskele ile yalıların simgesi olan çiçek bahçeleri olmuştur.
Tophane Müşiri Zeki Paşa Yalısı: II. Abdülhamit’in komutanlarından Tophane Müşiri Mustafa Zeki Paşa tarafından İtalyan mimar Alexandre Vallaury’a yaptırıldı. Son padişah VI. Mehmed’in damadı Ömer Faruk Efendi satın aldı. Bugün Gazi Osman Paşa’nın torunu olan Baştımar ailesine aittir.
BOĞAZ’IN EN DEĞERLİ YALILARI
Yalı, İstanbul Boğazı’nın iki yakasına dağılmış, denize sıfır, genelde iki, bazen de üç katlı olabilen konutlara verilen genel addır. Osmanlı döneminde kıyılara inşa edilmeye başlanan yalılar, Boğaziçi mimarisinin en seçkin örneklerinden olmuş ve yıllar boyunca İstanbul Boğazı ile özdeşleştirile gelmiştir. Yüzyıllar boyunca İstanbul Boğazı’nın iki yakasında yapılan yalılardan günümüze ulaşanların sayısı yaklaşık 360’tır. Yalıların en büyük özelliği lebiderya, yani denize sıfır konutlar olmaları olsa da, zaman içinde kimi yalılar gerek konut sahiplerince mekân kazanmak için önleri toprak doldurularak, gerekse kıyı şeridine yol yapmak için belediye tarafından geri plana alınarak denizden kısmen uzaklaşmıştır. Günümüzde büyük çoğunluğu hâlen eski hâllerini koruyan yalılar, hem İstanbul şehrinin, hem de Türkiye’nin en pahalı taşınmazları arasında yer alırlar. Boğaziçi yalılarının değerleri en yüksek olanları arasında Hasip Paşa Yalısı, Muhsinizade Yalısı, Ahmet Fethi Paşa Yalısı, Tophane Müşiri Zeki Paşa Yalısı, Kıbrıslı Yalısı, Tahsin Bey Yalısı, Kont Ostrorog Yalısı, Şehzade Burhaneddin Efendi Yalısı, Zarif Mustafa Paşa Yalısı ve Nuri Paşa Yalısı vardır.
SABANCILARDA 18 TANE VAR
1971 Tarihli Koruma Kararı’na göre bugün Boğaziçi’nde 89 adet I. sınıf, 208 adet 2. sınıf ve 69 adeti 3. sınıf olmak üzere toplam 366 adet tarihi yalı var. Bu listede yer alan tescilli yalıların 18 tanesi Sabancı Ailesi’ne ait. Koç ve Yalçın Ailesi’nin (Merhum Faruk Yalçın, Aziz Yıldırım’ın dayısıydı) de 3’er adet yalıya sahip olduğu söyleniyor. Yalılar sürekli el değiştirdiği için kesin sayıyı bilmek zor.
Takvim
Bir yanıt bırakın