Mirasçılar istemedikleri mirasçıları malını satarak mirastan mahrum edebiliyor. Peki bağış yoluyla mirastan mal kaçırılır mı? diyorsanız işte bağış yoluyla mirastan mal kaçırma…
Bağış yoluyla mirastan mal kaçırma!
Miras hakkı tanınan kişiler Türk Medeni Kanunu’nda ele alnıyor. Ölen kişinin mirası kanunda sayılan kişiler arasında paylaştırılaması gerekiyor. Fakat mirasçılar istemedikleri mirasçıları malını satarak mirastan mahrum bırakabiliyor.
Ancak mirastan kaçırılan mallar geri alınabiliyor. Çünkü mirastan mal kaçırmak hukuken normal görülmüyor. Kaçırılmış malların tamamının veya bir kısmının yeniden paylaşıma katılmasını sağlanıyor. Bunun için haksızlığa uğrayanlardan birinin dava açıp durumu mahkemeye taşıması yeterli oluyor.
Böyle durumlarda mahkemeye kısa süre içinde başvurmak gerekiyor. Yoksa dava hakkı düşebiliyor ve zamanaşımına uğrayabiliyor. Dava açma hakkı, haksızlığın öğrenilmesinden sonra 1 sene ve her halükarda 10 sene içinde düşebiliyor.
Davayı kazanmak için, gerçek niyetin mirastan mal kaçırmak olduğunu, ortada gerçek bir satış olmadığını, para verilmediğini ispatlamak yeterli oluyor. Peki bağış yoluyla mirastan mal kaçırılır mı? diyorsanız işte bağış yoluyla mirastan mal kaçırma…
Mal sahipleri yasal mirasçılarını mirasından mahrum bırakmak için, gayrimenkullerini mirasçılarından birine bağışlayabiliyor.
Murisin vefatından evvel bir sene içerisindeki bağışları saiki ne olursa olsun, tenkise tabi oluyor. Ayrıca bir seneden daha fazla süre önceki bağışlarda murisin mahfuz hisse kaideilerini bertaraf kastı aranmak zorunda oluyor.
T.C.
Y A R G I T A Y
Birinci Hukuk Dairesi
E. 1989/12809
K. 1989/14021
T. 27.11.1989
BAĞIŞ SÖZLEŞMESİ
(Sahtecilik)
(Bekletici sorun)
ÖZET : “Hukuki ehliyetsizlik” iddiası ancak doktor raporu ile kanıtlanabilir. Mahkemenin böyle bir rapor elde etmeden miras bırakanın ehliyetsizliğini hükme dayanak yapması doğru değildir.
Sahtecilik suçu ile kovuşturulan tapu müdürü hakkındaki soruşturma sonucu öğrenilmemiş, çıkacak ve kesinleşecek bir mahkumiyet kararının hukuk hakimini saptanan olgular yönünden bağlayacağının, bir bekletici sorunun gündeme gelip gelmeyeceğinin düşünülmemesi doğru değildir.
(818 s. BK. m. 53)
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, Yerel Mahkemece verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edildiğinden; dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacılar, miras bırakanlarının ölümünden sonra düzenlendiğini ileri
sürdükleri bağış sözleşmesinin “sahtecilik” nedeniyle geçersiz olduğunu, gerçekte böyle bir bağış yapılmadığını bildirerek iptal ve tescil istemişlerdir.
Mahkemece, “miras bırakan Ali’nin ölümüne çok yakın ve hastalığının
tartışmasız olduğu bir dönemde bu tür bir işlemi yapma yeteneği ve temyiz kudreti bulunmamaktadır. İkinci karısı olan davalının mal edinmek amacıyle acele ve miras bırakanı zorlayarak bağışı elde ettiği kanısına varılmıştır” yolundaki gerekçelerle dava kabul edilmiştir.
Öncelikle belirtmek gerekirki; bu gerekçeler, savın ileri sürülüş biçimi ile ilgili değildir. Şöyleki; davacılar miras bırakanlarının böyle bir bağışı yapmadığını, akit tablosundaki parmak izi, mühür yada imzanın, miras
bırakanlarına ait bulunmadığını, davanın başından sonuna kadar
açıklamışlardır.
Oysa mahkemece; bu yönde bir soruşturmaya girişilmemiş, akit tablosunun aslı getirtilmemiş, satış sözleşmesinin kimler arasında yapıldığı, imzaların (parmak yada mühür izi olabilir) kimlere ait olduğu, tablonun ve dayanağı belgelerin esas ve biçim yönünden hukuksal sağlığa sahip bulunup bulunmadığı, aktin Dairede mi, ikametgahta mı düzenlendiği, düzenleme yapan memur Serpil’in imzası altına sonradan ve niçin “yanılgı şerhi” verildiği, bağışta bulunan için neden bir doktor raporuna gereksinme duyulmadığı, sözleşmenin gerçekte hangi tarihte yazıldığı hiç araştırılmamış, bu yöndeki kanıtlar toplanıp değerlendirilmemiştir.
“Hukuki ehliyetsizlik” iddiası ancak ve ancak doktor raporu ile
kanıtlanabilir.
Mahkemenin böyle bir rapor elde etmeden miras bırakanın ehliyetsizliğini hükme dayanak yapmasında da isabet yoktur.
Ayrıca, sahtecilik suçu ile kovuşturulan tapu müdürü hakkındaki soruşturma sonucu öğrenilmemiş, çıkacak ve kesinleşecek bir mahkumiyet kararının hukuk hakimini saptanan olgular yönünden bağlayacağı, bir “bekletici sorunun” gündeme gelip gelmeyeceği düşünülmemiş, Borçlar Kanununun 53. maddesi gözetilmemiştir.
O halde; dava dilekçesi çerçevesinde, yöntemine uygun biçimde yanların kanıtları özenle toplanıp birlikte değerlendirilmeli ve ondan sonra ortaya çıkacak duruma göre hüküm kurulmalıdır.
Yüzeysel bir incelemeye dayanılarak verilen karar doyurucu olamaz.
Davalılar vekilinin temyiz itirazları açıkalanan bu yönlerden dolayı
yerindedir. Kabulü ile hükmün belirlenen nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), alınan peşin harcın temyiz edene verilmesine, 27.11.1989 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Mirastan mal kaçırma nasıl ispatlanır?
Özge ÖZDEMİR/Emlaktagundem.com