İnşaat Mühendisi Üretim Yönetimi ve Pazarlama Uzmanı Murat Karademir Dünya Gazetesi’nde Su yalıtımı yönetmeliğiyle ilgili yazdı.
Su yalıtımı, bilindiği ya da bilinmesi gerektiği üzere bir yapının, gerek iskelet sistemine gerekse iç hacmine su ve nemin geçişinin engellenmesidir. Bu engellenmenin nasıl olması gerektiği, yapının cinsine bağlı olarak değişmekle birlikte asıl olarak bir yönergeler dizisine ihtiyaç duymaktadır. Bu yönergeler dizisi bir araya geldiğinde de adı yönetmelik olmaktadır. Özellikle gelişmiş ülkelere baktığımızda sadece su yalıtımı değil, yapının neredeyse tüm parçalarını inşa etmek için kullanılan sistemlerin yönetmelikleri mevcuttur.
Su yalıtımında amaç, suyun sadece iç mekânda görülmesini engellemek değil, yukarıda da bahsettiğimiz gibi suyun taşıyıcı sisteme girmesini de engellemektir. Su, eğer özellikle temel betonuna sızarsa donatılarda ciddi korozyonlar (paslanma) meydana gelir. Öyle ki, yapı 10 yaşına geldiğinde başlangıçtaki taşıma kapasitesinin ortalama %66’sını kaybeder. Bu durum ise ilgili yapının erken yaşlanmasına sebebiyet vermektedir. Bu yaşlanmadan daha da kritik öneme sahip diğer bir nokta ise yalıtımsızlığın deprem anında yapının yıkılmasına destek olmasıdır. Günümüzdeki yapılan çoğu betonarme sistemi ile yapılır. Biz, betonarme kelimesini çok kullanırız.
Betonarme nedir?
Betonarme, beton ve arme adlı iki kelimenin birleşmesinden oluşur. Yani beton+donatı (yapı çeliği). Biz mühendisler bir deprem esnasında beton ve çeliğin yekpare bir biçimde beraber çalışmasını isteriz. Betonun basınca dayanmasını, çeliğin de çekme gerilmelerini karşılamasını bekleriz. Eğer ki donatı paslanırsa, beton ve çelik beraber çalışmayacak her biri farklı yönlere savrulacaktır. Bu durumda da deprem anında yapının yıkılması da kolaylaşacaktır. Tabi ki su yalıtımı yapılmamış ise..
İBB hasar tespit komisyonu meşhur 1999 depreminden sonra geriye kalan tüm yapı stoğunu incelemiştir. 2000’lerin başlarında ülkemizdeki yapıların yaklaşık %90’ında su yalıtımı yapılmadığı gerçeği söz konusu idi. O dönemde 55 bin 651 konut ve işyerinin %79’u hasarlı bulunmuştu. İlgili yapıların %64’ünde meydana gelen zararın sebebi suyun geçişinden kaynaklanan rutubetin sebep olduğu korozyondur. Depremde, açıklanan resmi istatistikler 20 bin civarında kişinin öldüğünü, onbinlerce insanımızında yaralandığı veya sakat kaldığı yönündeydi. Bunlarla beraber 130 binden daha fazla yapının çöktüğü ve 600 bin kişinin evinden olduğunu belirtmekteydi. Sonuca baktığımızda 16 milyon vatandaşımız bir şekilde depremden zarar görmüştü. Yeni yapılan bir yapının ortalama metrekare maliyeti 2 bin 500 TL civarındadır. Su yalıtımının maliyeti ise bu tutarın sadece %2-3’ü arasıdır. Yani ortalama 75 TL. Bu küçük rakamlara katlanılsaydı, zararımızın çok daha az olacağı aşikardı. Yapılan çalışmalara göre zamanında su yalıtımı yapılsaydı, yıkılan yapıların %64’ü muhtemelen ayakta kalacaktı.
Şu ana kadar su yönetmeliği için bir hayli yol alındı. Yaşadığımız Marmara ve Düzce depremlerinden sonra su yalıtımı konusunda devletimiz tarafında birtakım çalışmalar yapıldı. Özellikle 2010 yılından sonra başlayan kentsel dönüşüm süreci ile birlikte Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yayınladığı genelge ile su yalıtımı, kamu binalarında zorunlu hale getirildi. Su yalıtımı yapılmaması durumunda, yalıtım eksikliği dolayısıyla oluşacak zarar dikkate alınarak sorumlulara İmar Kanunu gereğince 6 bin TL’ye para cezası uygulanacağı tespit edilmişti. 14 Ekim 2014 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve sektör temsilcilerinin katılımı ile bir toplantı düzenlendi. Dönemin Çevre Bakanı İdris Güllüce’nin talimatı ile su yalıtımının tüm esaslarını belirleyen bir yönetmelik hazırlanması istendi. Tüm bunlara paralel olarak İZODER, SUDER ve BİTÜDER gibi derneklerimizde ülkemizdeki su yalıtımı yönetmeliğinin çıkarılmasına katkıda bulunmaktadırlar. Yalıtım denilince akla gelen ısı-su-ses ve yangın yalıtımları için Türkiye’de hali hazırda su hariç diğer üçünün yönetmelikleri mevcuttur. Öyle inanıyorum ki kısa bir zaman içerisinde su yalıtımı yönetmeliği de çıkacaktır.
Dünya