3. Köprü inşaatında kaç Güney Koreli çalışıyor?

3. köprü inşaatı

Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün iki yakayı kavuşturmasına yaklaşık 350 metre kaldı! Projede toplam 7.750 kişi çalışıyor ve bunların 450’si Güney Koreli. Tabliye montajından idari işler ve mühendisliğe kadar birçok alanda görev alıyorlar. Burada onlara farklı gelen her şeye ayak uydursalar da anlam veremedikleri iki şey var: İstanbul trafiği ve Türklerin araba kullanırken agresifleşmesi…

Tam 19 milyon 718 bin 203! Bu rakam TUİK’in araştırmasına göre Türkiye’de trafiğe kayıtlı motorlu kara taşıtlarının sayısı. Bunların 3 milyon 573 bin 476 tanesi İstanbul’da trafiğe çıkıyor. 5 milyon 420 bin 804 kişinin de ehliyeti var. Kıtalararası bir şehir olan İstanbul’un Avrupa Yakası ve Anadolu Yakası arasında geçiş uzun yıllardır iki köprüyle sağlanıyor. Her Sabah yüz binlerce insan evinden çıkıp işyerine gitmek için yaka değiştiriyor. Hem sabah hem de akşam en çok trafik yoğunluğu Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinde yaşanıyor. İstanbullular artık neredeyse İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin uygulamasından yol durumuna bakmadan sokağa adım atmıyor.

“1’den mi geçelim, 2’den mi?” sorusuna şimdi yeni bir seçenek daha ekleniyor. İstanbul yaklaşık 350 metre sonra 3’üncü ve en büyük Boğaz köprüsüne kavuşuyor: Yavuz Sultan Selim Köprüsü. 2013 yılının mayıs ayında çalışmaları başlayan köprüde artık sona yaklaşılıyor. Avrupa Yakası’ndaki ayağı Sarıyer’in Garipçe köyünde olan köprü, Anadolu Yakası’nda Beykoz’daki Poyrazköy’e bağlanıyor.

Dünyanın en yüksek ve en geniş köprüsü

İstanbul’un şehir içindeki ve mevcut Boğaz köprülerindeki trafik yoğunluğunu azaltarak güvenli ve konforlu trafik akışı sağlama amacıyla inşa edilen köprü 60 kilometre otoyol ve 35 kilometre bağlantı yolu olmak üzere toplam 95 kilometre uzunluğundaki Odayeri-Paşaköy kesiminde yer alıyor. Yavuz Sultan Selim Köprüsü tamamlandığında, 59 metrelik genişliğiyle dünyanın en geniş, 1.408 metrelik ana açıklığıyla üzerinde raylı sistem olan dünyanın en uzun, 320 metreyi aşan yüksekliğiyle ise dünyanın en yüksek kulesine sahip asma köprüsü olacak.

Köprüde 1.460, Kuzey Marmara Otoyolu’nda 6.290 olmak üzere projede toplam 7.750 kişi çalışıyor. Bunların yaklaşık 450’si Güney Koreli… Dünyanın bir ucundan çalışmaya İstanbul’a gelen Koreliler arasında köprüde kaynak yapan da var, mühendis olan da, hatta idari işlerde çalışan da.

İş güvenliği her şey demek

İki yakanın Boğaz üstünde yeniden buluşmasına sadece 350 metre kala 3’üncü köprünün şantiyesini gezdik ve Güney Koreli çalışanlarla bir araya geldik. Köprü yoluna girerken heyecanla bir sağa bir sola bakıp durduk. 30 sene sonra bu köprüden bir daha geçersek eğer, bugünü hatırlarız diye konuştuk aramızda. Köprüde yürümeye başladığım andan itibaren burada çalışanların ne kadar şanslı olduğunu düşündüm. İstanbul’un en güzel yalısının bile böyle bir manzarası yoktur!

Güneşli bir İstanbul gününde köprünün üzerinde yürümek çok kolay, peki ya 350 metre yüksekliğindeki kuleye çıkmak? Baretlerimizi takıp yeleklerimizi giydik. İş güvenliği bu şantiyede her şey demek. Demir kafesten oluşan, kapıları sadece operatörü tarafından açılıp kapanan, vitesli asansöre binip yavaş yavaş yükselmeye başladık! Korkmadım diyemem. Çok korktum. Zirveye çıktığımda gördüğüm manzara ise her şeye değerdi…

“Hiyerarşik yapıya çok önem veriyorlar”

Kulelerde, asma köprü halatlarında, köprünün üstünde hemen her yerde birçok yabancı işçi çalışıyor; Fransız, Alman, Polonyalı… Aralarında tabiri caizse asker gibi çalışan tek topluluk Güney Koreliler. 12’de yemeğe gidiyorlar, ardından biraz odalarına çekilip dinleniyorlar ve mesai başlangıcını bir dakika bile geciktirmeden tekrar işbaşı yapıyorlar. Onlar için yapılan dinlenme ve sohbet alanlarında ise Türk İşçiler çay içiyor. “Neden?” diye sorduğumda, “Kültürlerinde yok. Mesai saatinde sadece çalışırlar” diyor bize köprüde eşlik eden mühendis Özay Yetginlioğlu ve ekliyor: “Hiyerarşik yapıya çok önem veriyorlar. Üstleri ne derse sorgulamadan yaparlar ve onlardan onay almadan hiçbir şey yapmazlar.”

Daha sonra bizi Güney Koreli işçi ve mühendislerle bir araya getirmek için görevlendirilen Shin Hae Ho’nun yüksek hassasiyetinden anlıyorum, Yetginlioğlu’nun söylediklerinde ne kadar haklı olduğunu. “Üç değil, dört arkadaşın fotoğrafını çekmek istiyoruz” dediğimizde bile müdürünü arayıp onay istiyor İnsan Kaynakları’nda çalışan Shin Hae Ho.

Her akşam golf oynuyorlar

Güney Koreliler farklı kültürlerini İstanbul’da yaşatmaya devam ediyorlar. Güne spor yaparak başlıyor, akşamları muhakkak golf oynuyorlar. Öğle arasında tasarruf için ofis ışıklarını söndürüyorlar. Şantiye içindeki lojmanları pırıl pırıl, keza kaldıkları odalar da.

Kore yemekleri yapan şefleri ve onlara özel yemekhaneleri var. Hiyerarşiye bu kadar önem vermelerine rağmen mühendisler ve işçiler beraber yemek yiyor. Hatta sahip oldukları lojmanların standartları bile aynı. Her Uzakdoğu mutfağında olduğu gibi onlar da en çok pilav tüketiyorlar. Damak tatlarımız farklı olsa da iki ülke kültürünü birbirine bağlayan köprü bu defa kuzu pirzola oluyor! Boğaz’ın manzarasına ise çoktan âşık olmuşlar.

“Türkiye’de en çok Trabzon’u beğendim”

2013 yılından beri İstanbul’da Lee Junghyun. Projede harita mühendisi olarak çalışıyor. Türklerin olduğu ofise girdiği anda ortamın havası değişiyor. İki yılda öğrendiği Türkçesiyle çoktan gönülleri fetheden Lee Junghyun, bir Türk kızıyla evlenip İstanbul’da kalmaya “inşallah” diyor. Kısa sürede Türkçe öğrenmesini ise şöyle anlatıyor: “Türk insanları yabancıları çok seviyor ve sürekli onlarla Türkçe konuşuyor. Ben de onlarla konuşa konuşa öğrendim Türkçeyi. İşyeri dışında tanıdığım Türk arkadaşlarım yok ama burada iş arkadaşlarımla devamlı Türkçe konuşmaya çalışıyorum. Türkiye’de tek başıma seyahat edecek kadar yeterli Türkçe biliyorum artık.”

“Bence Türkler ve Koreliler arkadaş değil, kardeş”

İstanbul’da çalışıp da Türkiye’yi gezmek isteyenlerin birçoğu Kapadokya’ya gidiyor. Lee Junghyun ise yine hedef şaşırtıyor ve “En çok Trabzon’u beğendim” diyor: “İstanbul çok güzel bir şehir ama ben başka yerleri de gezdim. Diyarbakır’a, Van’a, Trabzon’a, Kapadokya’ya gittim. İzmit, Ankara, Safranbolu’ya da gittim. Aralarında en güzeli Trabzon’du. Uzungöl çok güzeldi. Dağa tırmandım. Şahane bir havası var. Ben Trabzon’u gerçekten çok sevdim. Proje bittikten sonra ülkeme dönsem bile Türkiye’ye sık sık gidip gelmek istiyorum. Bana göre Türkler ve Koreliler arkadaş değil, kardeş. Türkiye ve Güney Kore kardeşliğinde yapılan bu köprü de bittiğinde gerçekten çok güzel olacak.”

“İstanbul’da trafiğin düzeni için 3 değil 103 köprü lazım”

Köprüdeyürürken söyleşiye mühendis Kyuwang Kim ve Jooeun Park ile başlıyorum. 2.5 yıldır köprü projesinde çalışan Kyuwang Kim, “İstanbul o kadar eşsiz güzellikte bir şehir ki Karadeniz bile mavi” diyor. Türkçe, “Türkiye’yi çok seviyorum” demeyi de ihmal etmiyor. En sevdiği Türk yemeği mangalda tavuk, yanında da rakı! Türklerin çok sakin ve nazik insanlar olduğunu düşünüyor ama “Araba kullanırken neden bu kadar agresifleşiyorsunuz?” diye soruyor. Türk iş arkadaşlarını sevdiğini söylüyor ve şirketinin İstanbul’da bir proje daha yapmasını heyecanla bekliyor.

“İstanbul’a tekrar gelmek istiyorum”

2 sene 2 aydır İstanbul’da olan mühendis Jooeun Park, “Bu süre aslında yeni bir şehre alışmak için yeterli bir süre değil ama ailemden ayrı olduğum için çok uzun süredir burada gibi hissediyorum. Kızım doğduğunda buraya gelmiştim ve o şimdi 2 yaşında” diyor. O da tüm Güney Koreli arkadaşları gibi İstanbul’u çok beğenmiş: “Taksim’i ve Sultanahmet’i gezdim. Çok güzel bir şehir ama burada köprünün yakınında küçük bir köy var. Bunaldığım zaman oraya gidip nefes alıyorum. Bundan sonra Türkiye’de yeni bir proje olursa kalmayı çok isterim ama nereye gideceğimiz henüz belli değil. Ancak ailemle gezmek için bir gün tekrar İstanbul’a gelmek istiyorum. Belki yeni bir proje daha olur ve şirketimiz sayesinde biz de İstanbul’da kalırız.”

“Favori yemeğim işkembe çorbası”

Bu kadar çok sevdiği Türkiye’nin yemeklerini de beğenmiştir diye düşünürken Jooeun Park, favori yemeğini açıklayarak son noktayı koyuyor: “Türk yemekleri dünyada çok meşhur, ben de mümkün olduğunca yemeklerin tadına bakmaya çalışıyorum. Izgara ve kebaplar güzel ama favorim işkembe çorbası.”

İşkembe çorbası içen, Taksim yerine balıkçı köyünde kafa dinlemeyi tercih eden Jooeun Park’a İstanbul’da onu en çok şaşırtan şeyin ne olduğunu soruyorum. Verdiği esprili cevaba hep beraber hak vererek gülüyoruz: “Burada trafik gerçekten çok yoğun. Geldiğimde ilk inanamadığım şey bu oldu. Bu kadar yoğun nüfus ve trafik olan bir şehirde nasıl sadece iki tane köprü olur diye düşündüm. Seul’ün nüfusu 10 milyon ve şehirde 29 tane köprü var. İstanbul’un trafiği gerçekten çok kötü. Düzelmesi için 3 değil,
103 köprü gerekiyor.”

“Yaşam tarzlarımız birbirine benziyor”

Choi Ho Jeong1 yıldır İstanbul’da. Köprüde tabliye montajında çalışıyor. Türklerle Korelilerin yaşam tarzının birbirine çok benzediğini söylüyor: “Kore’de yaşadığım yerde deniz manzarası vardı. Şu an burada kendimi evimde gibi hissediyorum. Yurt dışına gelmiş gibi değil de memleketime gelmiş gibiyim. Kültür olarak olmasa da mevsimler aynı. Biz de Kore’de dört mevsim yaşarız. Sabahları serin olur ama gün ortasına doğru hava ısınır. Kışları aşırı soğuk geçmez. Başka projeler için gittiğimiz Ortadoğu ülkeleri çok sıcak oluyor. Burada ise hava sıcaklığı alışkın olduğumuz şekilde.”

Yemek konusunda hiç sıkıntı çekmemiş. Kendileri için şantiyede Kore yemekleri yapılıyor ancak dışarı çıktıklarında kebap ve kuzu pirzola onlar için büyük bir ziyafet demek. Türk birasını da çok beğendiklerini söylemeyi ihmal etmiyor.

“Türk milli takımını destekliyoruz”

Tablİyemontajında işçi olarak çalışan Lee Chi Hyeong 8 aydır İstanbul’da. Arkadaşlarıyla birlikte Ayasofya, Sultanahmet ve Kapalıçarşı’yı gezmiş. Aslında istediği Türkiye’yi dolaşmak. İş yoğunluğundan mümkün olmamış ama Pamukkale ve Kapadokya’yı çok görmek istiyor.

Güney Korelilerin sıklıkla Türkiye’ye seyahat ettiğini anlatıyor: “Geçen yıl Kore’de yapılan bir araştırmaya göre en çok yurt dışı seyahati Türkiye’ye gerçekleşmiş. Biz turist olarak da Türkiye’ye çok geliyoruz. Mesela Kore’de, Güney Kore milli takımından sonra herkes en çok Türkiye milli takımını destekler. Türk iş arkadaşlarımı da Koreli arkadaşlarım gibi görüyorum. Bize her anlamda çok yardımcı oluyorlar.”

Türkiye’yi ve Türkleri çok sevseler de en büyük aşklarının kuzu pirzola olduğunu biliyorum. Lee Chi Hyeong da aynen öyle söylüyor: “Kuzu pirzolayı biz çok severiz ve burada da çok meşhur. İlk duyduğumda çok sevinmiştim ve aç kalmam diye düşünmüştüm. Bazen Eminönü’ne gidiyoruz ve teknelerden balık ekmek yiyoruz. Burada balık hem çok lezzetli hem de ucuz.”

Milliyet