Türkiye ekonomisine en büyük ivmeyle katkı sağlamasına alışık olduğumuz inşaat sektörü, 2015’i tabiri caizse bekleme butonunda geçirdi. Yılın ilk yarısını 7 Haziran seçimlerini bekleyerek geçiren sektör, 2 Kasım itibarıyla alışık olduğumuz hızda projeler üretmeye, pazarlama stratejilerini hayata geçirmeye başladı. Geçen seneye kadar Türkiye ekonomisinin üzerinde büyümesine alışık olduğumuz sektör, bu yıl seçim sonrası gayretiyle ancak %3,2 ile seneyi kapatacağa benziyor, inşaatın ekonomiye katkısı azalsa bile yine de geçmiş 10 yılın verileri değerlendirildiğinde, inşaat sektörünün Türkiye ekonomisine katkı payının ortalama %4,5 olduğu görülüyor. Üstelik bu katkı, sektöre verilen kısmi ve eksik desteklere rağmen gerçekleşti.
Türkiye, gerek siyasi gerekse ekonomik anlamda çok zor bir yılı geride bıraktı. İçinde bulunduğumuz coğrafya ve genetik kodlarımız dolayısıyla Türkiyeli vatandaşlar olarak özellikle politik arenadaki oynak zemine alışkınız. Ancak bu yıl durum oynak zemin tanımının bile oldukça üzerinde bir belirsizlik haliydi. Bir iç savaş zemininin tüm taraflarla adeta desteklenmesi, komşularla ilişkilerdeki kaos ortamını neredeyse ateşleyen dış politikalar, son anda turizme büyük darbe vuracağı başından belli olan bir Rusya krizi, Suriyeli göçmenlerin kayıt dışı ve ucuz istihdam yaratması, İŞİD’in gözünü Türkiye’ye çevirmesi, bu yıla kadar sadece Güneydoğu’da izlemeye alışık olduğumuz terörün artık Türkiye geneline yayılması gibi bir çok sorunla mücadele ettiğimiz bir yıldı. Bütün bu olumsuz bağımsız değişkenleri bir araya getirdiğinizde yerli yatırımcının alım iştahının kaçması ve inşaat sektöründeki faaliyetleri beklemeye alması oldukça normaldi. 1 Kasım seçimlerinin neredeyse ertesi günü hareketlenmeye başlayan gayrimenkul sek-törü, ancak son iki aydaki hareketiyle 2015’in ortalamasını yükseltmeye çalışacak. Ancak yine de en başında belirttiğimiz gibi 2015’in başında seçim öngörüsüyle yapılan büyüme tahminlerinin çok altında bir büyümeyle karşı karşıya olacağız.
2016 yılında durum 2015’ten oldukça farklı olacağa benzer. Ancak bu farklılığın ekonomik göstergelere ve yıl sonu verilerine yansıyabilmesi için tek bir unsur var; uluslararası arenadaki etkin veya pasif tutumumuz. İşte bu yılın tek ve en önemli etkisi bu. Eğer her şey yolunda gider ve mülteci sorununun istihdama etkisini çözersek, sınırlarımızdaki problemlere yaklaşımımızda Osmanlı’dan kalma tutumumuzu kontrol altında tutmayı başarabilirsek işte o zaman faizlerin 0,99 bandını bir daha görmemesine, doların yükselmesine rağmen gayrimenkul sektörü bu yıl yine Türkiye ekonomisinin üzerinde büyüyerek yılı kapatacaktır.
İnşaat sektörünün verilerine kısaca bir göz attığımızda, banka kredisiyle satış oranlarının hâlâ beklenenin çok altında kaldığına dikkat çekmek gerekiyor. Mortgage uygulamasına ilk başlandığı yıllardan beri büyük yol alınmasına rağmen hâlâ dünyadaki uygulamalara yaklaşan bir sistemden bahsedemiyoruz. Dolayısıyla da konut alıcının alım paterni değişemiyor. Yerli yatırımcının ilk tercihi daima firmaların kendi bünyelerinde hazırladıkları “0” faizli ödeme planları oluyor.
Planlar o kadar cazip bir hale geliyor ki, kayıt dişiliğin ve noter onaylı olmayan uygulamalarının neredeyse haklı bir gerekçesi oluyor.
Cumhuriyet